Hadım ya da idam etme cezası!

Son günlerde gündem, hunharca katleden canilikler, kadına yönelik şiddet, taciz ve tecavüz tartışmalarından geçilmez olmuştur. Kadın cinayetlerinde yüzde 1400 artış olduğunu resmi rakamlar söylüyor. Günde ortalama beş kadın, hayatlarına giren erkekler tarafından katlediliyor. Sakat kalanlar, psikolojisi bozulanlar, dayak yiyenler, tacize uğrayanlar da işin bir başka yönüdür.
Sokaklar şiddet gösterilerinden, televizyonlar, her parçası ayrı bir yana atılmış insan cesedi haberlerinden geçilmez olmuştur. Boşanma, cinayet, intihar, taciz ve tecavüz haberleri de işin cabası…
Bu durum Türkiye’nin giderek bir cinnet toplumuna dönüştüğünü göstermektedir. Nedeni tek olmayan çok boyutlu bir gelişmeyle Türkiye’nin karşı karşıya kaldığının farkında olan insan sayısı da çok az. Meydana gelen olayların sosyal çözülme, kültürel yozlaşma, ahlaki bozulma, dinsel başkalaşım, dilsel yabancılaşma gibi unsurlarla ilgisi var.
Şimdi bir an, bir süre önce yaşanmış bir hikâyeye dikkatimizi yoğunlaştıralım: Bir çocuk 15 yaşında zorla evlendiriliyor. Yıllarca kocasından dayak yiyor, şiddet görüyor. Sonra baba evine sığınıyor. Baba evinde iken birisine gönlü düşüyor ve onunla kaçıyor. Baba kızının peşine düşüyor ve öz kızını dokuz kurşunla öldürüyor. Konu mahkemeye intikal ediyor. Mahkeme “töre cinayeti” değil diyor. Babaya “ağırlaştırılmış müebbet hapis” cezası vermiyor. İyi hal indirimi uyguluyor. Yargıtay da tahrik indirimi yapıyor. Sonuçta katil babaya brüt 12, net 5 yıl ceza verilmiş oluyor.
Burada öncelikle birden fazla neden ve sorun olduğunu görmek gerekir: Birincisi bir kız çocuğu, yasak olmasına karşın çocuk yaşta zorla evlendiriliyor. Ortada bir yasa var, ancak dinleyen yok.
İkincisi bu kadının kocasından yıllarca dayak yediği söyleniyor, buna karşın onu yasal olarak koruyan mekanizmalar devreye giremiyor.
Üçüncüsü, kız babasına sığınıyor, aile üzerine düşen rehabilite görevini yerine getirmediği gibi evden kaçan çocuğun peşine düşerek çocuğu katlediyor.
Dördüncüsü, mahkeme “töre cinayeti” değil diye karar veriyor.
Beşincisi, böyle bir cinayete mahkeme “ağırlaştırılmış müebbet hapis” cezası verme gereğini duymuyor.
Altıncısı, çocuğunu hunharca katleden babaya “iyi hal indirimi” uygulanıyor. Yargıtay bunu da yeterli bulmayarak “tahrik indirimi” ni de devreye sokuyor. 
Sonuçta öz evladını katleden bir baba, fiilen beş yıl hapiste yatıp çıkacak.
Erkekleri hadım etme tecavüzü, çocuk katillerini idam etme cezası ise katilleri caydıracak gibi görülmüyor. Çünkü, yasaları değiştirmek ya da cezaları ağırlaştırmak sorunu çözmüyor. Hatta var olan yasaların, caydırıcı biçimde uygulanması bile çok daha önemli bir olgu olarak orta yerde duruyor.
Diğer yandan yaşananları, kriminal ya da hukuki sorundan ibaret olarak görmemek gerekir. Olgunun eğitim, kültürel, gelenekle olduğu kadar sosyal, ekonomik ve dini değerlerle olan yönleri de var.
Suçu ve suçluyu üreten sosyo kültürel ve ekonomik alan göz ardı edildiği sürece verilen ya da verilecek cezaların istenilen etkiyi yaratmasını kimse beklememelidir. Sorun bataklığın kurutulmasıyla ilgilidir. Yoksa bir fiilin yasa bakımından suç, dini bakımından günah, ahlaki bakımından yanlış olarak görülmesi yapılmaması için yeterli değildir. Bu bağlamda suçu ve suçluyu üreten yapı, şart ve ortamları da sorgulamak gerekir. Bunu yaparken de küresel kapitalist sistemin dini, ahlaki ve insani değerlerde büyük bir yıpranmaya neden olduğunu da görmek gerekir. Sorun yasa değiştirme sorunu değil, yeni bir kültür inşa etme sorunudur.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!