Lütfü Şahsuvaroğlu
Lütfü Şahsuvaroğlu

Cenevre Değil, Ankara Toplantısı

Suriye rejiminin Halep’i kuşatmaya hazırlanması üzerine yeni bir mülteci akımıyla karşılaşıyor Türkiye…

On binlerce Suriyeli Türkiye hududuna doğru yürümeye başladı bile…

Halep eski bir Türk şehridir.

Halep, Hatay ne ise odur aslında.

Halep’in işgali affedilemez.

Bu saatten sonra da “Canım Suriye’nin iç sorunu bu” deyip kalleşliğe sığınamayız.

Halep Türk şehridir ve Ankara kadar savunulmak zorundadır.

Cenevre toplantılarına iltifat etmek de dış politikamız açısından korkunç bir zaaftır.

Paris toplantılarını adam yerine koymaya benzer.

Hemen bir Ankara toplantısı tertip edilmelidir.

Aksi takdirde mülteci anlaşmasını da bütün eski taahhütleri de çöpe atacağımızı bütün dünyaya göstermeliyiz.

Türkiye ile Halep arasındaki yardım koridorları kapanmış.

Yetkililerin “yardım koridoru kapandı, eyvah!” diye şikâyet etmeye hakları yoktur.

O koridor hemen açılmalıdır.

Ne pahasına olursa olsun.

Hemen Ankara toplantısı yapılmalı ve o toplantıda acilen yardım konuları ele alınmalı ama sonucunda da Suriye’de bir referandumun gerçekleşmesi sağlanmalıdır.

Türkiye’ye ilhak olmak isteyen bölgeler kendi kararlarını kendileri almalıdırlar.

Self determinasyon hakkı gereği…

BU MECLİS ANAYASA YAPABİLİR Mİ?

Bazı köşe yazarları parlamentonun teşkil ettiği komisyonun anayasa yapamayacağını, bütün dertlerinin Recep Tayyip Erdoğan’ın memnuniyeti olmasından ötürü anayasa yapamayacaklarını yazıyorlar.

Ben aynı kanaatte değilim.

Mesele şahsi mesele ve onun etrafındaki kıyakçılık ritüeli değildir.

Mesele parlamento da değildir.

Ben Birinci Meclis’e pek hürmet ederim.

Devleti yeniden kuran ve Kurtuluş Savaşı’nı yapan meclistir o.

Parlamenter sistemi de önemserim.

Başkanlık sistemi ise birçok altyapı gerektirir. Onlar gerçekleşmeden bindirilmek istenen başkanlık rejimi devleti alt üst eder.

Mesele o da değildir.

Mesele anayasa yapabilecek üslubun, yazı kudretinin, kelam haysiyetinin olup olmadığı meşelisidir.

Jurgen Habermas’ın iletişimsel eylem kuramları’ndan yola çıkılarak toplumsal mutabakat noktasında yaratıcı bir entelektüalizmin tesis edilmesine ihtiyaç var aslında.

Nasıl ki bizim ortak kanaatlerimizi, toplumsal mutabakatlarımızı binlerce yıldır şairler meydana getiriyorlar, yine öyle bir özlü söz dirimi mevzubahistir.

Anayasaların bir ruhu olmalıdır.

İşte o ruh kökünün mimarları olmak icap eder.

Bizi ortak kanaatlerde ve sözün kudretinde buluşturacak metinler…

Elbette şairler gibi…

Nerede bugünkü anayasa ihtiyacının ve sözün kudretinin yeniden tesisini inşa edecek kelam ehli…

Elbette cemiyetimizde böyle ortak mutabakat metni yaratıcıları yine vardır. Tıpkı Mehmet Akif Ersoy, gibi, Hoca Ahmet Yesevi gibi, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre, Mevlana gibi..

Ama parlamentonun ya da yönetişimin tamamının böyle bir şeye ihtiyaç duyduğuna tanık mısınız?

O zaman ne yazarlarsa yazsınlar. Nasıl anayasa yaparlarsa yapsınlar…

Nasıl olsa bir on yıl sonra yeniden yazılması ihtiyacı zuhur edecek…

Bizden uyarması…

ÇILGIN PROJENİN GÜZERGÂHI

Bir ara hükümet başkanı olarak düşünülen aziz hemşehrimiz açıkladı:

“Projede aksaklık yaşanmaması için hazırlıklarımızı çok titiz yapıyoruz. Kanal güzergâhında jeolojik yapılar var. Doğal ve tarihi sit alanları, meraları dikkate aldığımızda, uzmanlarımızın yaptığı çalışmalarda bazı tereddütler oluştu. Bu yüzden de güzergâh konusunu yeniden ele alma ihtiyacı doğdu. Vatandaşlarımızın çok aceleci davranmasını istemiyorum. Bir hayal kırıklığı yaşamasınlar. Şuraya kanal yapılacak buraya hücum edelim diye düşünmesinler. Sonra bizi suçlamasınlar, bizim henüz ilan ettiğimiz bir güzergâh yok. Bir takım güzergâhlar havada uçuşuyor. Ne zaman ki ben, güzergâhımız budur derim, bağlayıcı olan o güzergâhtır.” 

Çılgın proje kanal projesi…

Öyle ya Panama Kanalı gibi bir proje bu…

Ya da Süveyş Kanalı gibi…

Öylesi projeler çağa mührünü vurmaz mı?

Haliç’e gemileri karadan indiren ulu padişahın şehrine yakışmaz mı?

Boğaz trafiğini zaten azaltmak kaçınılmazdı.

Hem, Rus gemileri geçerken, bize artık öyle omuzdan atılan füzeler reklamı yapmazlar…

Kanal yapılacak diye İstanbul emlakçıları onlarca rivayet uydurdular. 

Şimdi hemşehrimiz Binali Yıldırım “ben ne dersem o!” diyor.

“Ben eğer güzergâh şu dersem, bağlayıcı olan odur” diyor.

Ayrıca açıklamasındaki meralarla ilgili hassasiyeti ne kadar da takdir ettim.

Hem meralarla ilgili hassasiyetini hem sit alanları ve jeolojik yapılarla ilgili olanını…

Vatandaşın hücum etmesi açıklamasını yadırgadım. Emlakçıların söylemi bu…

Fakat kanal projesinin sürekli güzergâh değiştirmesi İstanbul’daki inşaat sektörünü biteviye canlandırır.

Sizce İstanbul’da inşaat sektörünün sürekli canlı tutulması İstanbul’un lehine olur mu?

Bir güzergâh açıklaması, haydi vatandaş oraya hücum…

Başka bir güzergâh açıklaması hurra vatandaş oraya hücum…

Böylece İstanbul’un kenar semtlerinin hepsi, arsa spekülasyonuna gark olarak yeni rantiyelerin oluşmasını sağlar.

Binali Bey’in mera ve sit alanları konusundaki duyarlılığı eğer gerçekse İzmir’e başkan yapamadık ama Ankara’ya onu başkan yapmak isteriz…

Tarihi dokuyu, sit alanlarını, doğal hayatı, tarım alanlarını, mer’aları koruyup kollasın diye…

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!