Lütfü Şahsuvaroğlu
Lütfü Şahsuvaroğlu

Palet Seslerinden İlhamla Fetih Rüzgarı Estirmek

Aslında günlük yazıları aktüel kılabilmek için günün en son saatine kadar bekletmek lazım.
O günün en geç haberleri okuyup yazacağınız yazı okuyucuya son haber üzerine bir yorum yapma fırsatı verir. Köşe yazarı da böylece eskimemiş olur. Öyle ya yarın çıkacak gazetede yazınız o zaman en son habere göre boyut kazanmış olacak. 
Fakat bir yazar sadece bir köşe yazarı değildir. Elbette bir roman, bir şiir yahut başkaca bir araştırma peşindedir.
O yüzden bazı yazılarını peş peşe yazar. Geçenlerde nereden estiyse bir gecede üç yazı yazıp gönderdim gazeteye.
Biri zaferlere olan ihtiyacımız idi.
Diğeri NATO’nun kuruluş yıldönümü ve akıbet o teşkilatla meydana gelecek problemlerin ne olabileceği üzerineydi.
Üçüncüsü de Halep’in fethinin yıldönümünde yazdığım yazı.
O gece sabaha karşı Cerablus’a doğru tanklarımız yola çıkmış meğerse.
Bazen hissedersiniz olacakları…
Gece ilhamla gelir kimi zaman.
17 Ağustos depreminde de öyle olmuştu.
Gece üçe doğru bir şiir yazdım. 
Tamamen yerin altından gelen homurtuyla ilgili.
Üçü birkaç geçe de deprem oldu.
Hele birkaç mısra var ki korkunç ve müthiş bir esinti…
Bu yatan başlardan hangisi benim başım
Kaldırım taşlarından fazla insan taşıdım
…”

***

Gazeteye gönderdiğim elektronik postaların vakitleri ilginç…
Biri gece biri geçerken, diğeri ikiyi geçerken sonuncusu da üçe doğru…
Ordumuz da üçü geçerken geçmiş sınırdan…

***

Halep’in fethi önemliydi.
Bugün de Halep eskisinden daha önemli…
Bize Azez ile Cerablus arası yetmez. Bunun toprak fethi ile bir ilgisi de yoktur. Kimi yakın çevremizden öyle sanal ortam paylaşımları alıyoruz. Mesele toprak meselesi değil ki…
Varlık yokluk meselesi…
Ya bütün milliyetini unutacaksın, ya da bu milliyetle yaşamak istiyorsan mesuliyet, sadakat, vefakarlık, fedakarlık, samimiyet, hürmet, hikmet, bilgelik, ilim, irfan, cesaret, sabır, diğergamlık ve aşkın fikrini yaşatacaksın.
Şimdi bence tam zamanı…
ABD tam da Ortadoğu bataklığındaki yanlışlarını tartışırken AB kendi derdinde iken, Rusya ve İran ile arayı düzeltmişken ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunma tezimizin bazı ABD siyasetçileri tarafından da dillendirildiği bir dönemde Kuzey Suriye’de tam bir kontrol kaçınılmazdır.
Türkiye iyi yönetildiği takdirde bu Suriye yerleşkesi ehil insanlarla da yine uzun vadede Suriye’nin toprak bütünlüğü garantisi altında uygun bir risk yönetimine kavuşur.
Darbenin başarısız oluşu, Türk askerinin itibarının yerlerde sürüklenmesi, itirafçılar ve başkaca kanaat önderlerinin paylaşımları da dikkate alındığında toplumsal psikolojimizin dip yapması işte böyle olağanüstü bir moral takviyesini kaçınılmaz kılıyordu. İster istemez kamuoyu birkaç tankımızın Cerablus’a erişmesini büyük bir zafer nidalarıyla karşıladı.
Böylesi zamanlarda bu psikolojiyi yabana atmamak lazım…
Ama tedbiri de elden bırakmamalı elbette.
Darbenin devamı için beklentiler de yok değil.
Eğer darbenin arkasında ABD’nin olduğuna dair kanaat yerinde ise o zaman bu denemenin ardından Türkiye’nin pivot ülke konumundan hedef ülke konumuna getirilmesi ve mesela NATO’dan çıkarılarak akabinde de belki doğrudan NATO saldırısına maruz bırakılmak istenmesi ihtimal dahilindedir.
Ama görünen o ki, ABD içinde de dünya yüzündeki eski ABD’nin bu kadar kaba güç kullanmadan yumuşak gücüyle daha çok etkili olduğuna yine o eski ABD imajına dönülmesi gerektiğine dair kanaatler yaygınlaşma eğiliminde gözüküyor.
ABD Türkiye ile doğrudan bir savaşı göze alabilir mi?
Ve bunu sadece bir türlü değiştiremediği liderini değiştirme pahasına yapabilir mi?
Öyle ya eskiden Türkiye’de siyasetin değişmesi arzulandığında biri gider diğeri gelirdi. Mesela Ecevit gider Demirel gelir, Demirel gider Ecevit gelirdi.
Toplum da siyaseti revize eder, siyaset de bir takım argümanlarıyla kendi kendini rehabilite ederdi. 
Devr-i sabık yaratılmazdı. İktidardan düşen lider muhalefete çekilir, bir yeni seçime hazırlanırdı.
Türkiye’de siyasetin değişmesi zorlandıkça dış beklenti ve müdahale teknikleri de hem zorlaşıyor hem yıkıcı olabiliyor. Uluslararası camia baktı ki her şeye rağmen taşlar yerinden oynamıyor; o zaman da liderinle beraber batmasını dilediği bir ülke tasavvuru mevzubahis oldu.
Bu doğruysa şüphesiz darbeler ve yeni küresel oyunlar bize yeni tuzaklar hazırlıyor olabilir.
Türkiye’yi en zayıf olduğu bir anda güneyden bir işgal ile yıkma yahut bölme teşebbüsü ne derece küresel akla yatkındır. Gerçi bununla ilgili bir takım romanlar da yazılmadı değil. 
Metal Fırtına bu anlamda çok ses getiren romanlardandı.
Benim 2024 Armada Üçlüsü romanım ise İstanbul’un koparılması tehdidini içeriyor. Yine bir deprem sonrası oluşum…
Allah korusun.
Niçin kötümser senaryolar üzerinde spekülasyonlar yapmak gerek.
Zira onları bertaraf edebilmenin yollarını araştırma zorunluluğu ortaya çıkar.
Fakat bugün iyimser ve fiili durum senaryoları cazip…
Bunlardan biri Halep’in kurtarılmasıdır.
Ardından Kudüs’ün kurtarılması…
Ve Büyük Ortadoğu Projesi’nin bizce farklı okunduğunun küresel ispatı…
İşte o zaman Yunus’un:
Bir ben vardır bende benden içerû
Sözünün ne derece içimizde yaşadığı ortaya çıkar.
Vay be deriz o zaman…
Tayyip Bey bilerek konuşuyormuş… Hani şu meşhur; hakkındaki en kötü suçlamayı da istiksâ eden ifadeleri: “Biz Büyük Ortadoğu Projesinin eş başkanıyız…”
Büyük Ortadoğu Projesi…
Büyük Doğu Projesi…
Büyük Birlik Projesi…
Baktığınız çerçeveye göre değişir…

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!