Hasip Sarıgöz
Hasip Sarıgöz

Eğitim…

featured

Ve bu halk da 20 küsur yıldır bu yapılanları yutmaya ve bunları iktidarda tutmaya devam ediyor. Allah onları ıslah etsin, milletimize de akıl, fikir versin. Bu memlekete yapılan kötülükler yetmedi mi? Unutmayın ki, her yapılanın bir sonucu bir de bedeli olur. Sonuçlar erkence görülürken, bedeller ise sonradan ödenir. Ama mutlaka ödenir. Daha ne diyelim? Eğitim şart.

Bu devleti kuran akıl dedi ki; “Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır ya da esaret ve sefalete terk eder!”

Fakat asla anlamadılar!

İşgal altındaki ve her yönden çok zayıf bir durumdaki bir milleti, güçlü ve mağrur birçok düşmanın elinden, destansı bir mücadele ile kurtaran Baş Komutanımız dedi ki; “Memleket ve milleti kurtarmaya çalışanların aynı zamanda mesleklerinde birer namuslu uzman ve birer bilgin olmaları lazımdır.”

Fakat onlar namus deyince sadece saçın bir teliyle iki bacağın arasını anladılar! Bırakın bilgin olmayı “cahil insanların ferasetine güvenenlerden” oldular!

Türk milletini cehaletten kurtaran en büyük eğitim hamlesini yapan Baş Öğretmenimiz dedi ki; “Milli Eğitim´in gayesi yalnız hükümete memur yetiştirmek değil, daha çok memlekete ahlâklı, karakterli, cumhuriyetçi, inkılâpçı, olumlu, atılgan, başladığı işleri başarabilecek kabiliyette, dürüst, düşünceli, iradeli, hayatta rastlayacağı engelleri aşmaya kudretli, karakter sahibi genç yetiştirmektir. Bunun için de öğretim programları ve sistemleri ona göre düzenlenmelidir.”

Fakat onlar devletin bütün kurumlarını ve bütün görevlilerini bizden-sizden diye ayırdılar!

Memurları Devlete ve Millete hizmet yerine, kendi özel amaçlarınıza hizmet edecek şekilde partizanca ve militanca yetiştirdiler!

Karakterli olmak yerine kurnaz olmayı, cumhuriyetçi olmak yerine takiyeci olmayı, inkılapçı olmak yerine karşı devrime hizmet etmeyi, dürüstlük yerine ise menfaatçi olmayı öğrettiler!

Yapboz tahtasına döndürdükleri Türk eğitim sistemini tamamen bozup yozlaştırarak siyasallaştırdıilar. Milli eğitimi millete ve devlete değil, devlete ve millete zararlı, sözde şeriatçı tarikat ve cemaatlerin amaçlarına hizmet eder hale getirmeye gayret ettiler ve bu gayretleri halen de devam etmektedir!

Devletimizin ilk Cumhurbaşkanı: “En önemli ve verimli vazifelerimiz milli eğitim işleridir. Milli eğitim işlerinde kesinlikle zafere ulaşmak lazımdır. Bir milletin gerçek kurtuluşu ancak bu şekilde olur” dediği halde, onlar Türk milli eğitim sistemini bozup yozlaştırmayı görev edindiler. Ülkenin başarısını değil sadece kendilerini, yandaşlarının ve kandaşlarının ikbalini düşündüler!

Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk: “Milli eğitim programından söz ederken, eski devrin boş inançlarından ve yaratılışımızla hiç ilgisi olmayan yabancı fikirlerden, doğudan ve batıdan gelebilen bütün etkilerden tamamen uzak, milli karakterimiz ve milli tarihimizle uyumlu bir kültür kastediyorum. Çünkü milli dehamızın gelişmesi ancak böyle bir kültür ile sağlanabilir”; “Memleketi ilim, irfan, ekonomi ve bayındırlık alanlarında da yükseltmek, milletimizin her hususta çok verimli olan kabiliyetlerini geliştirmek, gelecek nesillere sağlam, değişmez ve olumlu bir karakter vermek lazımdır.”

“Tekkeler kesinlikle kapanmalıdır” çünkü “Hiçbirimiz tekkelerin uyarmasına muhtaç değiliz. Biz uygarlıktan, bilim ve teknikten kuvvet alıyoruz ve ona göre yürüyoruz; başka bir şey tanımayız”

“Bugün bilimin, tekniğin, bütün kapsamıyla uygarlığın alevi karşısında filân veya falan şeyhin yol göstermesiyle maddî ve manevî mutluluk arayacak kadar ilkel insanların Türkiye topluluğunda varlığını asla kabul etmiyorum.”

“Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en gerçek tarikat, uygarlık tarikatıdır” dediği halde, onlar tarikat ve cemaatlerle iş tutmaya, karmal ve sarmal yapılar kurmaya ve bu karanlık yapıları devletin içine özenle yerleştirmeye ve hatta devleti onlara teslim etmeye devam ettiler!

Nasıl bir cesaretse, kapatılan tekkeleri gayri resmi bile olsa yeniden işletmeye başladılar!

15 Temmuz gibi bir rezalet yaşandığı halde akıllarını başlarına almadılar!

Üstelik bu rezaleti de fırsat bilerek bozup yozlaştırdıkları Askeri eğitim sistemininin acı bir sonucu olarak; yakasına Atatürk fotoğrafını takmayı reddeden Sözde Teğmen’e, haddini bildiren Özde Teğmen’leri görevden alırken, sırf kendilerinden diye sarıklı ve cübbeli Sözde bir Amiral’e hiçbir şey yapmadılar! Adam hala bu devletten emekli maaşı almaya, cebinde emekli general kimliği ile dolaşmaya ve kasım kasım kasılmaya devam ediyor.

İktidarları boyunca, milletin geleceği olan genç evlatlarımızı devletten koparmak adına yapmadıkları kalmadı. Önce devlet yurtlarından koparıp, kendi yandaş ve kandaş yurtlarınıza, cemaat ve tarikat evlerine mecbur bıraktılar. Sonrasında ise fuhuş, tecavüz, taciz ve hatta ölümlere varan her türlü kötülüğü layık gördüler. Öyle ileri gittiler ki “bir kereden bir şey olmaz” diyebilecek kadar ahlaksızlaştılar!

Çocuklarımıza ve gençlerimize böylesine bir kötülüğü layık görürken, laikliği de ayaklarına bağ ve başlarına baş düşman olarak gördüler. Balyoz ve Ergenekon gibi tezgâhlarla, vatanseverlerin başına sayısız çoraplar ördüler. Arap’ı hoş, Türk’ü ise daima hor gördüler!

Sanki babalarının malıymış gibi; Sağlığı Menzilcilere, Eğitim’i Işıkçılara, Bayındırlığı İskenderpaşacılara, Emniyet’i Hakyolculara, İçişleri’ni Nakşibendilere, Ordu’yu önce Fetöcülere sonra Süleymancılara teslim ettiler. Yargı’yı ise Süleymancılar, Menzilciler ve Hakyolcular arasında pay ediyorlar.[1]

İddialara göre, Türkiye’de 30 farklı ve etkili tarikat, 800’ün üzerinde medrese var. 225 bin öğrenci ise tarikat yurtlarında kalıyor. Bu öğrencilerin çoğu da İran’ın Kum kentinde ve Irak’ın Akre ve Erbil şehrinde eğitim almış hocalar tarafından yetiştiriliyor. Ve bu öğrenciler Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı olarak yetiştiriliyor. Tam bir emperyalist ihanet. Ve buna göz yumanlar da bu ihanete ortak! (Yazar Aydın Keleşoğlu 14 Ocak 2022)

Bütün bunlar, sadece bir yazarın iddialarından ibaret de değil.

Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esergül Balcı ve ekibinin yaptığı bir saha çalışması sonucunda Türkiye’deki dini yapılanmaların bir tablosu ortaya çıktı. Çalışma kapsamında MB, TÜİK, eğitim sendikaları ve diğer devlet kurumlarının verileri incelendi. Ayrıca İstanbul, Ankara, İzmir, Van, Diyarbakır, Bursa, Sakarya, Düzce, Denizli, Adıyaman, Siirt, Şırnak, Mardin, Gaziantep, Şanlıurfa ve Batman illerinde tek tek bireylerle yüz yüze görüşülerek nitel araştırma yoluyla saha çalışması yapıldı. Elde edilen bilgiler rapor haline getirildi.

Sonuçlar tüyler ürpertici!

Rapora göre, Türkiye’de belli başlı 30 büyük tarikat ve bunların 400 kolu bulunuyor! (Grup grup, fırka fırka, cemaat cemaat bölünmüş bir din ve birbirine yabancılaşan garip bir toplum yapısı)

Sadece İstanbul’da 445 tekke faaliyetlerini açıktan sürdürüyor!

Çoğunluğu İstanbul, Siirt, Diyarbakır, Mardin, Adıyaman, Batman, Van, Hakkari, Şırnak, Ağrı, Muş, Bitlis, Gaziantep ve Şanlıurfa olmak üzere 800’ün üzerinde faal medrese bulunuyor!

Üstelik büyük şehirlerde, kaç apartman medresesinin faaliyette olduğu ise, tam olarak bilinmiyor!

“Seyda” denilen eğitmenlerin çoğunluğunu, 1980-1994 yılları arasında İran’ın dini merkezi Kum’da ve Irak’ın Akre ve Erbil gibi tarikat merkezi şehirlerinde eğitim aldığı belirtiliyor. Bu isimlerin Hizbullah örgütüne yakın oldukları da vurgulanıyor![2]

Türkiye’de tam 1 milyon öğrenci tarikatların elinde. Aileler, yoksulluk ve sahipsizlikten çocuğunu tarikatlara teslim etmiş halde![3]

Peki, bu tarikat ve cemaatlerin eline düşen evlatlarımız ne durumda?

Bakın, Aile Bakanlığı yurtlarındaki kızların emniyet müdürleri bağlantılı çeteler tarafından nasıl fuhuşa sürüklendiğini 2018 yılından beri durmaksızın ifşa ve ihbar eden ceza hukukçusu Av. Dr. Dilek Ekmekçi Yeni Özgür Politika’ya vediği bir röportajda neler söylüyor:

“2021 yılından beri anlattığım gibi Mehmet Ağar, Süleyman Soylu, Melih Gökçek, Doğu Perinçek gibi isimlere ve tabii ki 15 Temmuz sonrası, hatta Haziran-Kasım 2015 sonrası kurulan rejimin mucitlerine uzanıyor bu ilişkiler. Tabii artık iyice belli oldu ki MHP genel merkezine -ki ben “Mafyöz Hareket Partisi” diyorum- Devlet Bahçeli’ye, Bahçeli’nin danışmanı MİT eski müsteşarı Şenkal Atasagun’a kadar uzanıyor bu ilişkiler. Hanefi Avcı’nın Nisan 2016’da ihbar ettiği Milli Damar yapılanması, Avcı’nın o dönemde bu büyük manzaradan çektiği küçük bir kare fotoğraf sadece. Çete aslında devasa bir yapı. Yurtlardaki devlete emanet kızların fuhuşa sürüklenmesi eskiden Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürü olan Melih Gökçek ile kurumsallaşmıştır.” Diyor ve çok daha fazlasını da söylüyor.[4]

Gördünüz mü çürümenin boyutunu?

Bu arada yeni bir projeleri var. Adı ÇEDES…

Sözüm ona öğrencilere “değerler eğitimi” verecekler.

ÇEDES kapsamında, okullarda imamlar, vaizler, din adamları ve onların yanı sıra, nasıl seçilecekleri belli olmayan bazı abiler ve ablalar da görev alacak. Aslında siz bu abi ve ablaları iyi tanıyorsunuz.

Aslında biraz incelediğinizde, anayasamızın 128. Maddesini de çiğneyen bir proje.

Eğer bu proje ile akıl, mantık, bilgi ve teknolojiye dayalı müspet ilimler kastediliyorsa, işte o zaman burada din görevlilerin işi olamaz. Yok nakli ilimler kastediliyorsa, bunun için okullarımızda zaten din bilgisi öğretmenleri var.

Bu vermeyi düşündükleri değerler eğitimi için, illaki öğretmenlerin dışında bir insan kaynağına ihtiyaç duyuluyor ise, daha önce okullarda milli güvenlik eğitimi dersleri veren subaylara, sizce neden karşı çıktılar?

Anlaşılan o ki, camilerimizde yaptıkları siyasi propaganda yetmedi, dahasını, çok daha fazlasını istiyorlar.  Çünkü kendileri gibi düşünmeyenlere asla bir tahammülleri yok!

Deyin hele, bilime sevdalı, kültüre meraklı ve duyarlı, millî, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlere bağlı, özü ile sözü bir, vatan sevdalısı gençler böyle mi yetiştirilecek?

Sürekli dinden ve imandan dem vuruyorlar ya…

O zaman soru şu: Peygamber efendimiz zamanında tarikat, cemaat veya mezhep var mıydı?

Tabi ki, hayır.

Peki ya ne vardı?

Kapı gibi bir ayet… Enam Suresi 159. Ayet…

Ne diyor?

“Ya Muhammet, şu dinlerini grup grup, fırka fırka, bölenler var ya senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır.”

Öyleyse bu tarikat ve cemaatlerle ilişki içinde olmak, onlara yardım etmek, sarmal ve karmal yapılar oluşturmak şirk değil midir?

Bu tarikat ve cemaatler konusunda hem Kuran hem de kullar tarafından sürekli olarak uyarıldıkları halde en küçük bir değişim gösteriyorlar mı?

Hayır!

Tam tersine “Sizin ‘tarikat, cemaat’ dediğiniz, bizim ‘STK’ dediğimiz yapılarla (işbirliği ve) protokol yapmaya da devam edeceğiz.” diyorlar!

Bunu diyen kim?

Devletin Milli Eğitim Bakanı…

Ve bu halk da 20 küsur yıldır bu yapılanları yutmaya ve bunları iktidarda tutmaya devam ediyor.

Allah onları ıslah etsin, milletimize de akıl, fikir versin.

Bu memlekete yapılan kötülükler yetmedi mi?

Unutmayın ki, her yapılanın bir sonucu bir de bedeli olur. Sonuçlar erkence görülürken, bedeller ise sonradan ödenir. Ama mutlaka ödenir.

Daha ne diyelim?

Eğitim şart.

 

 


[1] https://onedio.com/haber/bilmediginiz-tum-gercekleriyle-turkiye-tarikatlari-ve-liderleri-turkiye-de-kac-tane-tarikat-var-1161029

[2] https://www.yenialanya.com/haber/11309730/turkiyede-kac-tarikat-kac-cemaat-var , https://www.odatv4.com/siyaset/feto-ve-tarikatlar-turkiyeyi-boyle-ele-gecirmis-133187

[3] https://www.sozcu.com.tr/turkiyede-1-milyon-cocuk-tarikatlarin-elinde-wp2246079

[4] https://justpaste.it/5c3zb, https://ozgurpolitika.com/haberi-yerli-ve-milli-mafyanın-kokain-ve-fuhuş-hattı-184525

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!